
Bir Muhteşem Tatil, Kısım 2 – Bodrum
Yeniden herkese merhaba,
Etkisinden hala kurtulamadığım ve bir daha ki tatile kadar da bu etkinin geçmemesini dilediğim yolculuğumuzun 2.kısmına hoşgeldiniz 🙂
Sizlere en son Şirince’den Bodrum’a geçerken veda etmiştim.
O halde buyrunuz efenim Bodrum günlüğümüz…
Sanırım görür görmez aşık olduğumuz pansiyonumuzla metne başlamak hiç de yanlış olmayacak. Bodrum’un mavi beyaz evlerine alışık olsak da her gördüğümüzde sevmeye devam ediyoruz. Sade Butik Pansiyon‘da tam bu alışık olduğumuz mavi beyaz kombinini üzerine giymiş olarak merhaba diyor bize. Pansiyona ilk girdiğimizde küçük bahçe karşıladı bizi, ardından da üst kattaki küçük odamızla tanıştık.
Çeşme yazımda bahsettiğim İstanbul Pansiyon’un odaları gibi buradaki odamız da gayet minikti. Hatta odayı gördüğümde Tatlım Tatlım filminde bir diyalogda geçen “duş alırken yatağımız ıslanıyordu” ifadesi geldi aklıma.
Bizde ki durum biraz değişikti. Bizde kapı açık olsa yatağımız ıslanırdı, kapalıyken değil 🙂 Duş alırken bankonun tüm duvarlarının ıslandığını da söylesek tuvalet ve banyo alanının ne kadar küçük olduğunu en iyi şekilde anlatmış olurum herhalde 🙂
Tabi bu bizim pansiyonu beğenmememiz ve memnun kalmamamız için bir neden değil. Pansiyona rezervasyon yaparken küçük bir yanlış anlaşılma yaşamıştım, bu sebeple sezon başın fiyatından rezervasyonu yapmış oldum 🙂 Pansiyon bayram döneminde iki kişilik odalara 250 – 300 TL arasında fiyat verirken biz 3 gün 175 TL den konakladık. İkinci gün Bodrum’u çok sevdiğimize ve bir gün daha kalmamızın güzel olacağına karar verince aynı fiyattan yararlanamadık ne yazık ki. Son gecemizin fiyat 225 TL’ydi ve biraz daha büyük bir odaya geçmiştik. Ayrıca tüm bu fiyatlara Sade’nin meşhur kahvaltısının da dahil olduğunu söylemeden geçmeyelim.
Sakin sessiz ama kapı dışında çıkar çıkmaz hayatın tam ortasına düştüğünüz, etrafınızda sürekli güler yüzlü insanları göreceğiniz bir yerde konaklamak isterseniz Sade Butik Pansiyonu sizlere tavsiye ederiz.
Sade Butik Pansiyon’un web sitesine buradan ulaşabilirsiniz.
1.Gün
Bodrum’daki ilk günümüzde odamıza yerleşip hemen denize kaçtık. Sade’nin konumu Çeşme’deki pansiyonumuzdan çok daha iyiydi. Pansiyonun kapısından çıkar çıkmaz çarşının içinde buluyor insan kendini. Çok güzel 🙂
Sade’nin anlaşmalı olduğu Cafe Del Mare‘ye gidip şezlonglarında dinlenmeye bıraktık kendimizi. Sohbet ettik, yüzdük… (Del Mare’de Sade’nin müşterilerine %15 indirimi var)
Güneş batmaya başlarken bizde pansiyona geri dönüp akşam için hazırlandık. Bodruma vardığımız ilk günün 30 Ağustos olması nedeniyle meydanda verilen konsere katıldık. Bağıra çağıra şarkılar söyledik, ağladık, gururlandık…
Konserin ardından günü Sultan Cafe’de Bodrum’u izleyerek bitirdik.
2. Gün
Bodrum’daki 2. günümüzde erkenden uyanıp Sade kahvaltıyla güne başladık ve rotamızı Bitez‘e çevirdik.
Bitez’de forumlarda adını sıkça duyduğumuz Kargı Koyu’ndaki Camel Beach‘e gittik. Ancak buraya vardığımızda kafamız karıştı çünkü her yer özeldi ve yaptığımız araştırmalarda buranın halk plajı olması gerekiyordu. Neyse ki çok geçmeden durumu çözdük. Gördüğümüz özel alanların yanı sıra halk plajı olan yerlerde vardı, şemsiye-şezlong kiralayan yerlerde. Biz Sun-Set Cafe‘den yana kullandık tercihimizi. Buranın girişinde kişi başı 30TL verdik ve verdiğimiz bu ücret içeride harcayabildiğimiz ticket olarak tanımlandı. Bu ticketler ile içeride öğle yemeğimizi yedik. Güzeldi evet ama Camel beach’e tekrar gelsem Sun-Set’e gelir miyim sorusuna cevabım “hayır, gelmezdim” oluyor. Çünkü içerisi oldukça pahalıydı. Bu mekanda yiyip içtiklerimize bu kadar para vermektense kendi şezlong ve sergimizle, dışarıdan aldıklarımızı yiyip içmeyi yeğlerdim.
Plajdan akşam üzeri çıktığımızda karnımız açtı. Nerde ne yesek diye zomato ve foursquarei karıştırmaya başladık. Biraz gezinme sonunda soluğu Bitez Mantıcısı‘nda aldık.
Gerçekten yediğim en iyi mantıydı diyebilirim. Gidenlerin cevizli mantıyı denemelerini tavsiye ederim.
Buraya kadar geldik Bitez Dondurmacısı‘na uğrayalım diyip dondurmacıya da gittik. Ama ne yalan söyleyeyim insanların çok güzel, mükemmel diye övdüğü mandalinalı dondurmayı ben pek beğenmedim. Benim favorim bal bademdi. Hakan’sa karadutlu dondurmasını çok beğendi.
Akşam pansiyona geri dönüp Bodrum çarşısında turlarken küçük tatlı bi mekanla karşılaştık. Oturup sohbet ettik, eskileri yad ederken günü uğurladık.
3. Gün
Bodrum’daki 3.günümüzde bu sefer Yalıkavak‘a çevdik rotayı. İnternette uygun bir plaj bulmak için o kadar çok gezindik ki, bu araştırmayı başka bir şey için yapmamıştık sanırım. Velhasılıkelam bulamadık.
Özel plajları sevmememizin nedenini Çeşme yazımızda açıklamıştım. Burada da değinmek istiyorum. Özel “beachler” de yapılan happy hour’lar, yüksek ve hareketli cıstak cıstak müzikler pek bize göre değil. Bunlar bizim tatil anlayışımızın dışında kalıyor. Bu sebeple pek sevmiyoruz özel plajları.
Yine de gidecek yer bulamayınca bizde kötünün iyisi diyip, en azından kapıda verilen parayla içerde yemek yeriz mantığıyla Granada Dodo Beach’e doğru yol aldık.
Plaja inen son tepenin üzerinde durup denize manzaraya bakarken gideceğimiz plajın hemen yanında mavi şezlonglar parladığını fark ettik. Hakan’a, “önce bu mavi şezlonglu yere bi gidelim, beğenmezsek döneriz Dodo’ya” dedim.
İyi ki, İyi ki, İyi ki görmüşüm o mavi şezlongları. Meğer halk plajıymış 🙂 100 metre ile 300 liramız cebimizde, akıl sağlığımız ise yerinde kaldı.
“Halk plajıdır.” yazısını görünce Hakan içecek ve atıştırmalık bişiler almaya gitti. Bende saatin erken ve bayramın 1. günü olması sebebiyle bomboş olan plajdan afilli bir yer seçip, ağaç altındaki sezlonglara serdim havluları.
Hele ki şezlonglarımızı denizin içine çekip kitap okuyuşumuz keyfimizin katmerlenmiş haliydi 🙂
12 günlük tatil içinde en keyifle vakit geçirip en çok halimizden hoşnut olduğumuz yer bu halk plajı oldu. Tek sorun halk plajında duş olmayışı, üstüne tuvaletlerin de rezalet oluşuydu. Hatta tuvaletten mikrop kapmış bile olabilirim. Çünkü gün sonunda yaşadığım halsizliğe ve giderek düşen enerjime başka şekilde açıklama getiremiyorum.
Akşam üzerine doğru, Yalıkavak Palmarina Happy Moons‘da yemek yemeğe geçtik. Yemeğin ardından marina da gezdik ve son olarak yine yorumları çok iyi olan Pioppo‘da dondurma yemek için durduk. Gerçekten enfes bir hindistancevizli dondurma yedim. Hakan’da kurabiyelisini denedi ve o da çok beğendi. Ama fiyatları gerçekten abartı geldi. Resmen bir top dondurmaya 7,5 TL verdik!
Palmarina’da gün batımını izleyelim diye çok direttim ama olmadı. Üzerimizdeki tuzlu su, benim halsizliğim derken çareyi pansiyona dönmekte bulduk. Ama ne kadar istediysem gün batımını izlemeyi, yol üzerinde üstelik tam da güneş batarken seyir terasına denk geldik. Günü, batışını izleyerek uğurladık.
Yalıkavak dönüşünü gerçekten hiç hatırlamıyorum. Aslında uyumadım da ama yukarıda bahsettiğim halsizlik ve enerjisizlik yüzünden yarı baygın gibiydim. En son hiç birşey yapmak istemeden yatağa devrildiğimi hatırlıyorum.
4. Gün
Hani bazen olur ya gözlerini açarsın aslında uyanmışsındır ama beynin yatakta kalmıştır. İşte Bodrum’daki 4. günümüze böyle uyandım. Kahvaltı edemedim ama yine de iyiymişim gibi davranıyordum çünkü bu benim için kesinlikle alışılmadık bir durumdu.
Pansiyondan aldığımız tavsiyeyle Akyarlar‘da bulunan Meteor Beach‘e gittik. Burada girişte kart alıyorsunuz ve kartın içine para yükletiyorsunuz. İçerdeki tüm harcamalar bu kart üzerinden gerçekleşiyor. Büyük ve güzel bir kompleks. Her tarza hitap ediyor. Kumsalı, iskelesi, arka tarafta çimlerin altındaki yastıklarıyla istediğiniz şekilde vakit geçirebileceğiniz bir mekan. Şezlong ve şemsiye kullanımı için karttan kişi başı 15 TL alıyorlar. Yiyecek içecek kısmı yine normale göre pahalı.
Hizmetleri nasıldı diye sorsanız inanın cevap veremem çünkü bir önceki akşam başlayan halsizlik katlanarak devam ediyordu. Denize girdiğimde yüzemeden şezlonga döndüm ve tüm günümü şerzong üzerinde yarı uyku haliyle geçirdim. Şimdi düşündüğümde oradan nasıl toplanıp kalktığımızı, yola çıkışımızı hatırlamıyorum bile.
Hatta o kadar kendimde değildim ki Hakan’ın hastaneye gidiyoruz deyişine tepki bile veremedim. Hastanede yediğim serum beni biraz kendime getirdi. Ayılmış gibi hissettim.
Pansiyona vardığımızda bir kaç gündür konuşulan ve bizim de merakla beklediğimiz fasıl başlamıştı. Ayrılan masamıza oturduk ve Sade Pansiyon’un sahibi Cenk beyin bir kaç gündür sosta beklettiği ve bu gece için pişirdiği kaya levreği geldi masamıza. Hayatımda yediğim en lezzetli balıktı. Hem fasıl, hem balık, hem mezeler , hem de birbirlerini tanımayan bu kadar çok insanın birbirine gülümseyerek geçirdiği gece harikaydı.
Tüm bu güzelliklere rağmen üzerime bastıran ağırlığa karşı koyamadan odaya geçtim. Odamız müzisyen arkadaşların hemen arkasında olmasına, kalabalık bir grup insanın hep bir ağızdan şarkı söylemesine rağmen, yatağa yatar yatmaz derin bir uykuya daldım.
Bodrum’daki son gecemi yarı baygın halde geçirmiş olmama rağmen tamamına baktığımda gerçekten çok keyifli bir tatildi bizim için.
5. günün sabahında kahvaltının ardından yine yollara düştük. Bu sefer rotamız Muğla’ydı ama yol üzerinde uğranması gereken bir kaç küçük yer vardı. Gezimizin devamına buradan ulaşabilirsiniz.
Umarım sizlere de fikir olabilecek bir paylaşım olmuştur.
Sevgiyle,
Banu


2 Yorum
Geri bildirim:
Geri bildirim: