
Çocukluk Meşgalesi / Etamin İşi

Merhaba hanımlar ve de cimcimeler;
Uzun zamandır yoktum, arayı açtım farkındayım. Ancak tam zamanlı çalıştığımız işler kendimize ayıracağımız vakitten çaldıklarında yazı yazmak biraz daha geri de kalıyor. Tabi yazmadıysam da kendime vakit ayırdım elbette. Mesela ben; yeni bir terapi metodu buldum.
El işi yapmak abartıya kaçıldığında göz bozulmasına, bel ve sırt ağrılarına ve hatta baş ağrılarına neden olsa da akşam pineklerken yarım saat bi saat kadar ilgilendiğinizde kafanızın dağılmasına ve zihninizin boşalmasına yardımcı oluyor(muş) Deneyimleyip , öğrendik : )

Ben; annemin eteğinde onun yaptıklarını kopyalamaya çalışarak büyüdüm. Açık yüreklilikle bir sürü şey yaptığımı söyleyebilirim. Dantel öremesem de elbezi kenarı oyaladım, kazak örmeyi başaramasam da atkı ördüm, yatak takımları dikemesem de bebek pikesi ve yastıklar diktim. Ama en keyiflisi “etamin”di.
Etaminle yada kimilerinin deyimiyle çarpı işiyle ev ekonomisi dersinde tanıştım. 6 sınıfa giderken cıvıl cıvıl bi bahar günü öğretmen haftaya gelirken beğendiğimiz bir etamin tablosunu alıp getirmemizi, etamin işleyeceğimizi söylemişti. Erkeklerde vidalanıp sökülebilen bi ev gereci getireceklerdi. (Toplumsal cinsiyet konusunda bi dolu şey yazabilirim şu anda ama onu başka zamana saklıyorum.)
O kadar merak etmiştim ki, koşa koşa kırtasiyeye gidip sormuştum “ne bu etamin” diye. Kırtasiye de ki abla bir sürü tablo çıkarmıştı önüme; işlenmeyi bekleyen bez parçası, iplikler, iğne ve bitmiş halinin gösterildiği kağıtla “ev ekonomisi projesi” olarak satılıyorlardı. Eve gider gitmez sızlanmaya başladım alalım da alalım diye. Annemin daha bir hafta zaman var dışarı çıktığımızda alırız demesine kulak asmadan hiç susmadım. Tabi bizim evde bazı şeyler ağlayarak çözülmüyor. O gün alınmadı ama ertesi gün annem okul çıkışına geldi ve beni kırtasiye de ki tablo cennetine götürdü. Böylece ilk çiçekli tabloma kavuşmuş oldum. Daha sonra tabloyu nasıl yaptım bitirdim inanın hatırlamıyorum : )
Tabi küçücük tablo yetmemişti bana, o yaşta kargacık burgacık da olsa bir seccade de işlemiştim. Sonra ergenliğimin rüzgarına kapıldım herhalde, aklıma bile gelmedi bir daha.
Bu olayların üzerinden 6 yıl sonra üniversiteye girdiğim ilk yılda Sivas’a trenle gitmeye başladım. Haydarpaşa – Sivas yolculuklarım Doğu Ekspresinde 26-28 saat süren yataklı kopartmanda tıngır mıngır ilerlediğim ve mutluluğu fullemiş halde bitirdiğim zamanlardı. Bu tren yolculukları sırasında film izleyip kitap okumaktan başka bişiler yapmam gerektiğini anneme anlattığımda benim için bi fikri olduğunu söylemişti.Bir sonraki yolculuğuma çıkarken yanımda kitabım , atıştırmalıklarım, bilgisayarım ve etamin çantam vardı.
Annem benim için kolay ama çok hoş görünen bi seccade modeli bulmuş ve işlemem için elime tutuşturmuştu. Büyük bir keyifle seccademi kah gelincik tarlalarının kah da ayak basılmamış karların arasından geçerken işledim. Yurda geldiğimde seccadeyi elimden bırakmadığım için arkadaş sohbetleri benim odamda gerçekleşmeye başlamıştı. Gel zaman git zaman o da bitiverdi.
…ve gelelim şimdiki zamana. Canım Cankız’ım anne olmadan bir kaç hafta önce bebeğin ismini, boyunu , kilosunu, doğum tarihini etaminlere işleyip tablo şeklinde sattıklarını söylediğinde para vermene gerek yok ben yaparım onu sana ama çok da gerekli bir şey değil bence demiştim. Ve böylece Cankız’ım cananım çocukluğumda ateşlenip küllenmiş bu merakımı yeniden canlandırmış oldu.
Yazıma başlarken bugünlerde yaptığım ve bana terapi gibi gelen çalışmamı anlatacaktım size ama konu nerden nereye geldi : )
Neyse bi daha ki yazıda anlatırım bende “Şapşik Baykuşlarımı” : )
Mutlu kalın…
…ve mutlaka kafanızı dağıtacak bir meşgale edinin.
Faydasını gördüm ondan diyorum 🙂
Banu

